Kahvenin çok özel bir içecek olduğu su götürmez bir gerçek. Aşağı yukarı her gün 1 milyar’dan insan
kahve içiyor. Bunun anlamı sizin sabah rutininiz, fransadan, italyadan japonyadan, ya da
kolombiyadan…. biriyle bazı ortak noktaları var.
İnsanlar birçok farklı sebepten dolayı kahve içiyor;
Kahveyi severiz çünkü bazılarımız kahve dükkânlarında çalışarak vakit geçirmeyi sever, bazılarımız iş
yerindeki verimini arttırmak için kahve içer, bazı insanlar ise kahve içerken ettikleri uzun soluklu,
derin ve güzel muhabbetler yüzünden severler. Gerçek şu ki insanlar kahveyi birçok nedenden dolayı
içerler. Bu süreç boyunca önemli bir noktayı atladığımızı söyleyebiliriz. Kahvenin muhteşem
toplumsal özelliklerine çok fazla önem verdiğimizi, ancak gerçek kahve demlemeyi arka plana
attığımız söylenebilir. Kahve çok günlük ve sıradan bir hal aldı, oysa kahve kesinlikle ve hiçbir zaman
için sıradan bir içecek olmadı.
Bu çerçevede bir problemi ortaya koymak istiyorum. Kahve almak! Hepimizin haftalık kabusu.
Markete girdiğinizde karşınıza birçok seçenek çıkıyor. Zaten hızlı kahve, kahve değil. Bunun dışında,
az kavrulmuş mu almalı? Yoksa orta kavrulmuş mu? Hangi markayı almalı? Ucuz olan gerçekten
kalitesiz mi? Ya da pahalı olan gerçekten kaliteli mi? Günün sonunda verdiğimiz karar genellikle her
zaman alışkanlıktan aldığımız ortalama, robusta içeren, vakumlanmış ve özelliksiz bir kahve profili
olur.
Oysa artık bütün dünya kahve içmeye başladı. Daha önemlisi bütün dünya kahvenin tadını çıkarmaya
başladı. Genele baktığımız zaman kahve karakteristiklerinin en rahat hissedilebildiği kahve türü filtre
kahve. En doğal ve artık en kolay demleme metodu.
Gerçekten hayat çirkin kahve içmek için çok kısa.